Dinler Sergisi Turu
1. Bina
 
2. Bina
Dinler Sergisi Turu
1. Bina
2. Bina
 geri ileri 
 

Bu masada dünya dinleri dair değişik parçalarla dinler temsilen bir araya gelmiş.

Dinler Masası

Günümüzde dini nasıl yaşıyoruz? Burada, yani Almanya'da veya Vestfalya'da? Dini inançlarımız çok çeşitli. Bu çeşitliliği Dinler Masası'ında görüyoruz. (Müezzin) Çoğu kez dini öğeler ve semboller bize tanıdıktır (kilise çanları), kimi zaman ise garip ve uzak gelir. (Kalp Sutra). Öyle ki, herkes batı dünya kültürünü iki bin yıldır şekillendiren, Hristiyanlığın sembolü olan haçı, Museviliğe ait yedi kollu şamdanı, yani Menora'yı, ya da İslam dinindeki camiyi bilir. 

Museviliğin, Hristiyanlığın ve İslam'ın atası İbrahim'dir. Bu nedenle İbrahimî dinler olarak adlandırılırlar. Dinler masanın ortasında bunları temsil eden parçalar görüyorsunuz. Gördükleriniz Sauerland'dan bir Yahudi menorası, Münsterland'dan dini bir fresk ve Köln Ehrenfeld'deki merkez caminin bir maketi.

Uzakdoğu dinleri de günlük hayatta sıkça karşımıza çıkıyor. Özellikle ev ve bahçelerde dekor olarak kullanılan Buda heykeliyle sıkça karşılaşırız. Bu ögeler arasındaki geçişler, modern spiritüalizmin diğer alanlarında da olduğu gibi akışkandır ve bu çekşitlilik, ekzoterik melek kültünden başlayarak futbolun adeta bir din haline gelmesine kadar uzanır.  Günümüzde inanç ve dinin ne anlama geldiği sorusu, toplumsal açıdan oldukça güncel olmakla beraber, ciddi de bir konudur – özellikle de böyle bir çeşitlilik içerisinde yaşadığımız için. Bu nedenle farklı milletlerden, dinlerden ve mezheplerden insanlara, dinlerini nasıl yaşadıklarını sorduk. Şimdi buradaki ekranlardan, Minden-Ravensberg'den Protestan bir kadının, Paderborn'dan Müslüman bir kadının veya Münster'den Musevi bir kadının dinini nasıl yaşadığına dair anlattıklarını dinleyebilirsiniz. Başkaları için kutsal sayılana dair bilgi sahibi olmak saygı ve hoşgörüyü çoğaltabilir. En nihayetinde tüm dinlerin ortak bir paydası vardır: Kendimize sorduğumuz temel sorulara yanıt ararlar: Neden varım? Ölümden sonra nereye gideceğim? Duvardaki alıntı yazılar da tam olarak bu sorularla ilgili. Bu alıntılar, Katolik Kilisesi'nin diğer dinlerle yoğun bir temasta olunması gerekliliğini savunan, 1965 yılında yayınlanan İkinci Vatikan Konsili'nin bir bildirisine dayanıyor. Diğer dinlerle yoğun temas halinde olma bağlamında, "Tanrı'ya giden kaç yol vardır?" sorusuna karşılık, Josef Kardinal Ratzinger şöyle cevap vermiştir: "Ne kadar insan varsa o kadar da yol vardır."

Bu bölümü tamamen gezdiyseniz, lütfen birinci kata çıkın ve sonra sağa dönün. Bir sonraki durağımız sekiz köşeli vaftiz teknesidir.

 geri ileri 
 

Vaftiz teknesi, Bielefeld, 1900 yılına aittir. Vaftiz elbiseleri, Münsterland, 20. Yüzyıl

Dinlerde Su ve Vaftiz

Doğarız, yaşarız, sever-seviliriz ve ölürüz. Biz insanlar hangi kültüre sahip veya hangi dine mensup olursak olalım, bu açıdan aynıyız.

Farklılıklar ritüellerimizdedir, hayatın bir evresinden diğerine geçerken o anları kutlama biçimlerimizde.

Hristiyanlıktaki en önemli ritüellerden biri vaftizdir. Gördüğünüz vaftiz teknesi, 1900 yılına ait olup daha önce Bielefeld’deki bir kilisede bulunuyordu. Birçok kez ebeveynler ve vaftiz anne-babaları, vaftiz kurnasının etrafında, bebeklerini bu vaftiz teknesinin üzerinde tutmak için, gururla toplanmıştı. Topluluk önünde gerçekleştirilen bu temel ritüel ile, çocuk kiliseye, yani Hristiyan topluluğuna kabul edilir. Papaz, çocuğun başına su dökerek onu kutsar ve Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına vaftiz eder. Bu temel kurallar Katolik ve Protestan vaftiz ayinlerinde aynıdır. Bunun anlamı şudur: Tanrı, vaftiz olan için oradadır. Su, günahların Tanrı tarafından bağışlanmasıyla arınmayı sembolize eder. Bu, yeni yaşamın, yani Hristiyan olarak yaşamını sürdürme evresinin başlangıcıdır. Diğer birçok dinde de su, içsel arınmayı, yeniyi ve başlangıcı temsil eder. Musevilikte Mikve olarak adlandırılan bir arınma havuzu vardır. Museviler tüm bedenini bu arınma havuzuna daldırarak arınır. Bu ritüel, önemli dinî bayramlardan önce ve yahut “kirli” olunduğunda, mesela, bir ölüye dokunulduğunda veya kadınlarda doğum veya regl dönemi sonrasında yapılır. Müslümanlar ise her namaz öncesinde, yani günde beş defa yıkar kendini. Yüz, eller, kollar ve ayaklar belirli kurallara göre temizlenir. Bu ritüel arınma için, her caminin avlusunda çeşmeler bulunur.

Hristiyanlıkta, çoğunlukla bebekler vaftiz edilir. Bu ritüel için bebeğe bir vaftiz elbisesi giydirilir. Yukarıdaki vitrinlerde bunların örneklerini görebilirsiniz. Bunlardan, özellikle sağ tarafta bulunan 1948 yılına ait olan elbise oldukça ilginçtir: Elbiseyi giymiş olan çocukların isimleri elbisenin etek ucuna işlenmiştir. Vaftiz elbisesinin parlak beyazı, yeni Hristiyan olanın saflığını temsil eder.

Bir sonraki durağımız da vaftiz ile ilgilidir. Fakat burada, vaftiz ritüelinde kullanılan farklı bir şırınga görüyorsunuz. Bu şırıngalar vaftiz elbiselerinin solundakilerdi.

 geri ileri 
 

Vaftiz şırıngası, Almanya, 1900'ler

Vaftiz Şırıngası

Vaftiz Şırıngası

Bu sıra dışı alet, vaftiz ritüelinin, aileler için her zaman mutluluğun ifadesi haline gelemediğinin göstergesi. Vaftiz şırıngası olarak adlandırılan bu alet, Orta Çağ’dan bu yana, kutsal su ile dolu halde, her ebenin temel ekipmanı arasında yer alırdı. Doğum sırasında çocuğun rahimden ayrılamadan öleceği anlaşıldığında kullanılırdı bu şırınga. Bu durumda şırınganın kavisli kısmı hamile kadının rahmine yerleştirilir ve böylece çocuk, ana karnında kutsal suyla vaftiz edilirdi. Papazın olmadığı yerde, ki çoğunlukla bu böyleydi, bu görevi ebe üstlenirdi, hatta Katolik Kilisesi ebenin bu görevi üstlenmesini zorunlu kılmıştı.
Bugün, çocuğunu henüz kaybetmiş zavallı bir kadına bunu neden yaptıklarını sorguluyoruz. Fakat o dönemde kadınlar için bu farklıydı. Anne, çocuğunun vaftiz edilerek asli günahlarından arınmasından memnun olurdu. Aksi halde çocuk, cennete giremezdi. Vaftiz edilmemiş çocukların cennet ve cehennem arasında bir yer olan ‘limbus infantum’da sonsuza dek hapsolacağına inanılırdı. Ancak 2007 yılında Katolik Kilisesi bu dinî tasavvuru kaldırdı. Vaftiz şırıngaları ise çok daha önce kullanılmamaya başlanmıştı. Çünkü söz konusu acil vaftiz ritüeli, kadınların mikrop kapma riskini aşırı derecede arttırıyor ve birçok kadının da ölümüne sebep oluyordu. Hristiyanların, ölümden sonra Tanrı’nın yanına varamama ihtimaline dair korkusunu, bu vaftiz şırıngası gözler önüne seriyor. Bu korkuyu Müslümanlar da biliyor. Hristiyanlar gibi Müslümanlarda kıyamet gününe ve ölülerin dirileceğine inanıyor. Kur’an’da kullara sıkça, kendini Rabbine teslim et ki Rabbin seni korusun deniyor. Ve Rabbin yolundan dönenin, katlanacağı sonuçlara dair sayısız uyarı yapılıyor.

Çocuk yaşlarda gerçekleştirilen bir diğer önemli dini ritüel sünnettir. Bir sonraki durağımızda, her üç İbrahimî dininde bu ritüelin neden önemli olduğu hakkında bilgi edinebilirsiniz. Şimdi, durduğunuz yerin karşı duvarındaki iki resme doğru yönelebilirsiniz.

 geri ileri 
 

Tapınakta İsa'nın sünneti, 18. yüzyıl Almanya

Musevilik'te ve İslam'da Sünnet

Her iki resimde de İsa'nın sünnet edilişini görüyorsunuz. Musevi olduğu için İsa da sünnet edilmişti. Hristiyan sanat dünyasında buna dair birçok tasvire rastlamak mümkün.
Sünnet, Museviliğin en önemli farzlarından biridir ve bu dinin doğuşundan bu yana uygulanır. Tanrı’nın, Musevilerin atası olan İbrahim’e, her Musevi erkek çocuğunun doğumdan sekiz gün sonra, sünnet edilmesi gerektiği buyruğunu verdiği söylenir. Bu hâlâ geçerliliğini sürdürüyor. Tablolarda birde Mohel görüyorsunuz. Mohel, Musevilikte sünneti yapan, yani Musevi erkek çocuklarının üstderisini kesen uzman kişidir. Brit Mila olarak adlandırılan bu sünnet ritüeli ile erkek çocukları Musevi topluluğuna kabul edilir.  Ayrıca bu törende çocukların adı da konur. Musevi kız çocukları için bu ritüele eşdeğer sayılabilecek herhangi bir ritüel yoktur. Kız çocuklarının isimleri, ayin esnasında konur.  
Sadece Museviler için değil, Müslümanlar için de sünnet, Allah’a olan bağlılıklarının bir göstergesidir. Kur’an’da yer almasa da Muhammed peygamberin bir tavsiyesi olması nedeniyle, çoğu Müslüman erkek sünnetlidir.
Bunun için genelde bütün aile toplanır ve tören eşliğinde sünnet kutlanır.

Çocuk yaşlarda gerçekleştirilen dini ritüellerden sonra, sıra Hristiyanlıktaki en temel kutlama olan "Efkaristiya"ya veya diğer adıyla "Son Akşam Yemeği"ne geldi. Lütfen bunun için kemerli geçitten bir sonraki sergi alanında bulunan, ortadaki ince ve yüksek vitrine gidin.

 geri ileri 
 

Kadeh "Hartmann'dan", 1874 nereden geldiği kesin olarak bilinmiyor Dietrich-Bonhoeffer-Haus'dan Son Akşam Yemeği Sürahisi, Kadehi ve Tabağı, Kreuztal, 1976

Ayinlerde Kutsal Kaplar

Ayinlerde Kutsal Kaplar

Gördüğünüz ışıltılı ve parıltılı kaplar Vasa Sacra olarak adlandırılan kutsal kaplardır. Hristiyanlıkta genellikle pazar günleri yapılan, en temel sakramentlerden birisi olan dini ayinlerde kullanılırlar. Katolikler bunu "Efkaristiya" veya "Missa Ayini" olarak da adlandırır. Yunancadan gelen "Efkaristiya" (Eucharistie) kelimesi "şükran" anlamına gelmektedir. Protestanlıkta ise buna "Son Akşam Yemeği" denmektedir. Bu ayinde, İsa’nın çarmıha gerilmeden önceki akşam, havarileriyle yediği "Son Akşam Yemeği" anılır. O, akşam yemeğinde, havarileriyle ekmeğini ve şarabını paylaşmış ve şöyle demiştir: "Bu benim bedenim, bu ise kanım." Ve "Beni bunlarla anın" diye eklemiştir. Ahit’te son akşam yemeği bu şekilde aktarılmıştır. Yani İsa, havarilerinden ve sonraki tüm Hristiyanlardan bu ayini kutlamalarını, kendisi istemiştir. Hem Protestan hem de Katolik Kilisesi’nde, Efkaristiya’nın bu kadar önemli olmasının sebebi budur. Katolik çocuklar, Efkaristiya’ya ilk kez dokuz yaşlarında katılarak ilk komünyonunu alır. Protestanlıkta ise çocuklar ilk defa ergenlik döneminde "Son Akşam Yemeği"nin kutlandığı konfirmasyonlara katılır.
Anlamı açısından Efkaristiya, Musevilikteki cuma akşamları evde şabat duası ve şabat sofrası eşliğinde başlayan Şabat’la karşılaştırılabilir. Bu ritüel cumartesi sabahı sinagogda Tevrat’ın okunması ve Tevrat ayiniyle devam eder.
İslam’da ise beş vakit namaz, bunlara benzer önemli bir yere sahiptir. Fakat Efkaristiya ve Şabat'tan farklı olarak tek başına da yapılabilen bir ibadettir. Bunun yanı sıra camide birlikte kılınan cuma namazı da vardır. Müslüman alemi, saat farkından dolayı ümmetin 7/24 Allah’a dua ettiğine inanır.
Katolik Kilisesi'nde komünyon için ilk kez Efkaristiya’ya katılan çocuklara geleneksel olarak bir tespih hediye edilir. Bir sonraki durağımız bu tespihlerle ilgili. Hemen burada sağdaki duvarda.

 geri ileri 
 

Rosenkranz tespihi, Komünyon hediyesi, Münsterland, 20. yüzyılın başı.

Rosenkranz ve Türlü Dua Tespihleri

Rosenkranz ve Türlü Dua Tespihleri

Zarif bir ipe dizili 59 beyaz boncuk ve ucunda haç olan bir tespih. Bu Tespih hem dini ibadetlerde kullanılan tespihleri hem de tespih çekerken İsa’nın annesi Meryem için edilen duaları temsil ediyor. Bu tespih eşliğinde, sırasıyla şu dualar okunur: Hristiyan şehadeti, Babamız ve Ave Maria. Farklı büyüklükteki boncuklara sahip olan bu tespihler, duaların sırasının da karıştırılmamasına yardımcı olur. Her duayla birlikte bir de boncuk çekilir.
Almanca’daki ‘Rosenkranz’ denen dua tespihi, adını bir Orta Çağ geleneğinden alır ve ‘Rosen’ güller ile ‘Kranz’ çelenk anlamına gelen kelimelerden oluşur. O dönemde bir Meryem figürünün başına gerçek güllerden bir çelenk takılmış. Her bir gül sonra bir dua ile ilişkilendirilmiş. Sonrasında ise güllerin yerini boncuklar almış ve çelenk görüntüsü veren tespihe dönüşmüş.
Dua tespihleri Hinduizm ve Budizm gibi başka dinlerde de kullanılır. İslam'da, Müslümanlar genellikle 33 bocuk dizili bir tespihi çeker. Bu tespih bereket duası ya da methiyeler için kullanır. Ayrıca dua edenler, tespihin 33 boncuğu sayesinde, hiçbirini unutmadan, üç turda Allah’ın 99 ismini zikredebilir.

Bir sonraki durağımız, yaşamımızdaki bir başka önemli kutlama olan düğün ile ilgili. Lütfen bir sonraki kemerli geçitten geçerek ortada duran vitrindeki üç baş örtüsüne doğu ilerleyin.

 geri ileri 
 

Altın renkli bone, Son Akşam Yemeği bonesi ve gelinlik bone, Osnabrück yöresi, 1900'ler civarı

Değişik Baş Örtüleri

Değişik Baş Örtüleri

“Onun artık başı bağlı!” deyimi bir kadın evlendiğinde hâlâ söylenir. Peki ama bu deyimin altında yatan asıl fikir nedir? Gördüğünüz üç baş örtüsü, 1900’lü yıllardan kalma. O zamanlar, köylerde hâlâ kadınların ahlaki sebeplerle başını örtmesi gerektiği düşünülürdü. Kadının saçını göstermesi günümüzde pek çok kültürde ve dinde hâlâ mahrem sayılmakta. En çok bilineni ise Müslüman kadınların toplum içerinde taktığı baş örtüsüdür. Müslümanlıktaki örtünme, kadının toplum içinde ziynetlerini ve dekoltesini örtmesi gereğinin Kur’an’da yer almasından kaynaklanır. Kur’an’daki bu ifadeler birçok Müslüman kadın tarafından sakınganlığın bir ifadesi olarak, vücudun ve de saçların örtünmesi gerektiği şeklinde yorumlanır. Bir kadının ne tür bir başörtüsü taktığı, genellikle geldiği kültürün görenekleriyle alakalıdır. Yani birinin giyiminden Kur’an’ı nasıl yorumladığına dair bir fikir edinebilirsiniz. Bir kadının başörtüsü, bize sadece medeni halini değil, aynı zamanda mezhebini de anlatır. Gördüğünüz, siyah kurdeleli altın rengindeki baş örtüsü, Katolik bir kadına, diğeri ise Protestan bir kadına aitti.
Ortadaki düz, beyaz ve sade işlemeli baş örtüsü ise takan kadının bekar olduğunu ifade eder. Buna karşılık altın süslemeli bir baş örtüsü ise çok net bir şekilde kadının bekar değil başının bağlı olduğunu gösterir. Günümüzde hâlâ Ortodoks Musevi kadınlar, evli olduklarını göstermek ve Tevrat’ın kurallarına uyduklarının bir simgesi olarak, başlarını örterler. Düğünden sonra saçlarını toplum içinde örterler ve bunu illaki bir baş örtüsü ile değil peruk kullanarak da yaparlar.
Ayrıca beyaz renk, sadece Hristiyanlıkta saflığı temsil etmemektedir. Musevi ve Müslüman düğünlerinde de beyaz gelinlik giyilmesinin sebebi, aynı şekilde beyaz renginin saflığı temsil etmesindendir. Elbette, bunların yanında duvarda gördüğünüz siyah Vestfalya gelinliği, bambaşka bir kontrast yaratıyor.

Bir sonraki durakta, sıra yaşamın son evresine geliyor. Çok özel bir çarmıh ile ilgili olan durağımızı bir sonraki sergi alanının ortasında bulabilirsiniz.

 geri ileri 
 

Totenrast Kulesi için Çarmıh, Münsterland, 1675'ler,

Ölüm ve Defin

Ölüm ve Defin

Çarmıha gerilmiş İsa. Burada gördüğümüz Hristiyan sanat dünyasının ana temasıdır. Yine de buradakinin diğerlerinden bir ayrıcalığı var: haçın yatay çizgisini oluşturan ahşap kirişin uçları geriye doğru büküktür. Böylelikle gördüğünüz üzere, haçın formu bir tabutun şekline uyumlu haldedir. Fakat bu çarmıh, devamlı bir tabutun üzerine yerleştirilmek üzere değil, ara ara farklı şekillerde de kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Bunu, “İsa’nın Çilesi”nden kesitler sunan, yanlardaki ahşap tabelalardan anlıyoruz. Her ikisinin üzerinde de esnaflara ait ‘lonca sembolleri’ var. Bunlardan bir tanesi fırıncılar loncasının ‘Pretzel’ sembolü, diğeri ise kasaplar loncasının iki çapraz balta sembolüdür. Bu loncalar muhtemelen Telgte’de kurulmuşlardı. Loncanın üyelerinden biri öldüğünde, tabutu bu çarmıh ve ahşap tabelalarla süslenirdi. Orta Çağ’dan beri loncalar, üyeleri için saygın bir cenaze töreni düzenleme konusunda hassasiyet göstermişlerdir. Cenaze töreninden sonra ise çarmıh ve ahşap tabelalar çıkarılırdı ve bir sonraki cenazeye dek özel olarak yapılmış bir sandıkta muhafaza edilirdi. Çarmıhın ve ahşap tabelaların bugüne kadar hasarsız şekilde muhafaza edilmiş olması, büyük bir şans.
Hristiyan cenaze töreni, Musevilikteki ve İslamiyet’teki cenaze törenleriyle karşılaştırıldığında, Musevilikle ve İslamiyet arasında benzerlikler olduğu görülüyor. Her iki dinde de ölü yıkanıyor ve beyaz kefene sarılıyor. Bunlar dini ritüellerdir. Ayrıca ölünün bir gün içerisinde gömülmesi gerekiyor. Musevi inancına göre ruh, ancak gömüldükten sonra bedeni terk edebiliyor. İslam’da ölü namazdaki gibi kıbleye doğru gömülüyor.
Peki ölümden sonra ne var? Bir sonraki sergi alanı bununla ilgili.

 geri ileri 
 

Son Yolculuk

Son Yolculuk

Şu anda bulunduğunuz alan, insanın son yolculuğuyla ilgili: bu dünyadan öteki dünyaya geçiş. Orada bizi ne beklediğini bilmiyoruz. Bu dünyadaki yaygın dinler, insanları ölümün nihai bir son olmadığı konusunda umutlandırıyor.  Hristiyanlıkta, öteki dünya olan yer, geleneksel olarak "Gök/Cennet" olarak adlandırılır. Hristiyan bir kişi, ölümünden sonra dirilerek Tanrı ile tekrar var olacağına inanır. Fakat bunun öncesinde, İsa’nın ikinci gelişiyle, kendisini yargılayacağına da inanır. Benzer şekilde Kur’an’da da diriliş ve cennetle birlikte, kıyamet gününde her Müslümanın vereceği hesaptan söz edilir.  Musevilikte ise ölümden sonra ne olacağı sorusuna cevap bulmak, oldukça zordur. En önemli Musevi dualarından biri olan on sekizlik Amida duasında, Tanrı’nın ölüleri dirilttiği ifade edilir. Ancak bunun nerede, ne zaman ve nasıl olacağı konusu, Museviler arasında çok farklı şekilde yorumlanmaktadır.

Bir sonraki durağımız, ölmüşlere edilen dualar bölümü.  Sonrasında ise On Dört Kutsal Yardımcı tablosunda yine birlikteyiz.
 geri ileri 
 

Ondört Kurtsal Yardımcı, Vesfalya, 19.yüzyıl

On Dört Kutsal Yardımcı ve Şefaat

On Dört Kutsal Yardımcı ve Şefaat

Bu tabloda on dört kutsal insan görüyoruz. Katolik inancına göre dinlerini örnek teşkil edecek şekilde yaşamış ve hatta bu yolda ölmüş olabilecek kişiler, kutsal insanlardır. Bu insanlar hakkında kerametler anlatılır. On Dört Kutsal Yardımcı’nın, Tanrı ile insanlar arasında şefaatçi olduğuna inanılır. İnsanlar, ölmüşleri veya kendileri için dua ederken, Tanrı’ya daha yakın olduklarından, onları dualarıyla yardıma çağırır. Bu gelenek, Katolik Kilisesi'nde Orta Çağ'dan beri mevcuttur. Söz konusu bu On Dört Kutsal Yardımcı tablosu, 19. yüzyıla aittir ve üç kadın ile on bir erkek kutsal yardımcıyı resmetmektedir. Örneğin, sağ alttaki ejderha avcısı olarak gösterilen George, bir efsaneye göre ejderha avcısıdır ve bu nedenle askerlerin koruyucusu olarak kabul edilir.
Reformasyon’la birlikte 16. yüzyılda meydana gelen Hristiyan Kilisesi'ndeki bölünme sırasında Martin Luther, On Dört Kutsal Yardımcı’lara atfedilen kutsallığı eleştirmiş, kurtuluşun ancak İsa’nın elinden olabileceğini ve yalnızca Tanrı’nın kutsallığının yüceltilmeye layık olduğunu savunmuştur. Evanjelik Hristiyanlar o zamandan bu yana bu kutsallaştırmayı reddeder.
Buna benzer bir durum İslam’da da mevcut. Şii mezhebinde ve halk inancında evliyalar kutsallaştırılırken, Sünni mezhebinde Rab tek ve bir olduğundan bu reddedilmektedir. Fakat kıyamet gününde şefaat dilemek söz konusu olduğunda, bu durum değişir. Kur’an’da "Allah'ın izniyle şefaat dilemek"ten bahsedilir. Asıl şefaatçi Muhammed Peygamber’in yaşadığı dönemde, zaten ölülere şefaat ettiğine inanılır. Bu aynı zamanda meleklerin de görevidir.  Şii mezhebinde ayrıca On İki İmamlar’ın da şefaatine inanılır. Bunların dışında pek çok Müslüman başka peygamberlerden ve İslam şehitlerden de şefaat diler.

Bu tablo ile bu dünyadan öteki dünyaya geçiş ile ilgili ritüeller turumuzun ilk bölümünü tamamlıyoruz. Lütfen şimdi ikinci kata çıkın. Bir sonraki durağımız dini bayramlarla ilgili olacaktır. En sağdaki sergi alanından başlıyoruz.

 geri ileri 
 

Üç Kutsal Kral, Vestfalya, 1820'ler

Müneccimler, Alimler ve Krallar?

Müneccimler, Alimler ve Krallar?

Burada gördüğünüz Üç Kutsal Kral olarak bilinen Müneccimler’in, Münster’deki bir kilisede bulunan İsa’nın Doğuşu figürlerinden olup 1820 yıllarında balmumundan yapılmıştır.
7. yüzyıldan itibaren İncil’in tefsirinde Üç Kutsal Kral, o dönemde bilinen Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarıyla ilişkilendirilmiştir. Fakat Üç Kutsal Kral ibaresi İncil’de yoktur. Matta İncil’inde, doğudan gelen ve Yahudilerin kralını arayan “Müneccim”lerden bahsedilir. Müneccim, o dönemde yıldızları gözlemleyen ve tabir eden, üst sınıfa mensup alim kimselere denirdi. İncil’deki anlatıya göre bu müneccimlere, bir yıldız rehber olmuş ve onları yeni doğan İsa’ya götürmüş. Ve İsa’ya altın, buhur ve mür aramağan etmişler. Eski Ahit’teki hediyeler getiren krallara dair atıflar nedeniyle, bu müneccimler de zamanla krallar olarak yorumlanmaya başlanmış. Fakat bunların üç kişi oldukları ve isimlerinin Gaspar, Melkior ve Baltazar olduğunun rivayete yerleşmesi çok uzun sürmüştür. Başka geleneklerde ise dört ve hatta Pers bölgesinden gelen on iki kral olduğu da rivayet edilir. 

Protestanlıkta ise doğudan gelen "Üç Alim" olarak bilinirler. Çünkü Martin Luther sadece, krallardan hiç söz edilmeyen, İncil’i temel almak istemiştir. Katolik Kilisesi'nde "Üç Kral" kutsal sayılır ve 6 Ocak'ta bir kutlama ile anılır. Bu kutlama gününde, birçok Katolik topluluğunda, çocuklar Üç Kutsal Kral veya “yıldız ilahicileri” denen koro kılığına girip kapı kapı dolaşarak evleri bereketlendirir ve muhtaç çocuklar için yardım toplar. Soytarı şapkası ile devam ediyoruz.

 geri ileri 
 

Soytarı şapkası Telgte, 1970'ler

Karnaval ve Oruç Dönemi

Karnaval ve Oruç Dönemi

Bir soytarı şapkası: Orta Çağ’da güldürüp eğlendiren saray soytarısının şapkası. O, uygunsuz davranışlar sergilemesine izin verilen tek kişiydi. Aynı şey bugün hâlâ geçerlidir: Şapkayı kim takarsa, o, bir soytarıya tanınan tüm özgürlüğe sahip olur. En azından, 11 Kasım günü başlayıp Kül Çarşambası’na kadar devam eden karnaval dönemi boyunca bu böyledir. Orta Çağ'dan beri, Kül Çarşambası’yla birlikte oruç dönemi başlamadan, Hristiyanlar karnaval boyunca son kez kendini eğlenceye bırakır. Sonrasında bütün inanç sahibi insanlar, Paskalya Yortusu’na kadar kırk gün boyunca, pazar günleri hariç, tüm iş günlerinde et, yumurta, süt ve peynir orucu tutar. Bazı bölgelerde bu Fastnacht, yani "soytarılık dönemi" olarak da adlandırılır ve bu Almanca’da "fasten", yani oruç kelimesini de içeren bileşik bir kelimedir. Güney Almanya’da kullanılan "Fasching" ifadesi ise Orta Çağ’da aşağı yukarı "son içki" anlamına gelen vaschang kelimesine dayandığı düşünülür. Çünkü bu dönemde elbette alkol yasaktır. Günümüzde ise oruç tutup tutmamak daha bireysel bir tutumdur. Sadece inançlı Hristiyanlar değil birçok insan bu dönemde kendileri için değerli olan şeylerden feragat eder. Kimileri jelibondan, kimileri çikolatadan, kimileri ise sigara veya bilgisayar oyunlarından imtina eder.

Musevilerin de içki içip çeşitli kılıklara girerek eğlendikleri ritüelleri vardır, ancak bunlar farklı bir amaca sahiptir. Purim günü, Kraliçe Esther’in Yahudi halkını kurtarmış olmasını kutlarlar. Aynı şekilde oruç günleri ve oruç dönemi de vardır. Örneğin kefaret günü olan Yom Kippur veya Pesah bayramında oruç tutulur. İslam’da ise Müslümanlar, gün doğumundan batımına kadar hiçbir şey yiyip içmedikleri Ramazan ayında oruç tutar. Bu konuya daha sonra tekrar döneceğiz. Şimdi bir sonraki durağımızdaki Paskalya yumurtasına bakalım.

 geri ileri 
 

Farklı ülkelerden gelme Paskalya yumurtaları, 1970-2000.

Paskalya Yumurtası

Paskalya Yumurtası

Her biri diğerinden daha ince ve zarif süslenmiş olan Paskalya yumurtaları! Rusya’dan Güney Tirol’e, Girit’ten Büyük Britanya’ya kadar Avrupa’nın birçok yerinden gelme yumurtalar bunlar. Hristiyanların Paskalya Bayramı’nı kutladığı her yerde Paskalya yumurtası da vardır. Yüzyıllardan beri çocuklar, Paskalya Yortusu’nda yumurtaları aramak için, heyecanla evin ve bahçenin altını üstüne getirir. Peki yumurtaları kim saklarmış? Tabii ki Paskalya tavşanı! Paskalya tavşanı kavramı ilginç bir şekilde, ilk kez 1682’de, aşırı yumurta tüketiminin zararlarına dikkat çeken bir tıp araştırmasında karşımıza çıkar.
Yumurta ve tavşan, günümüzde de hâlâ Hristiyan Paskalya geleneğinin temel sembolleridir. Bu, şekerleme endüstrisinin üretimdeki yaratıcı çeşitliliğinde de karşılık buluyor. Ancak bu sembollerin hangi anlamları taşıdığı bugün artık neredeyse bilinmemekte.
Paskalya Yortusu, kilise yılının en önemli bayramıdır. Paskalya Yortusu’nda İsa’nın dirilişi kutlanır. Yumurta burada dirilişi simgeliyor, sert ve soğuk yumurtadan yeni bir yaşamın doğuşunu. Yumurtanın doğurganlığı ve yeni bir yaşamı sembolize ettiğini Musevi Pesah Bayramı’ndan da biliyoruz. Ve İran'da da Nevruz (ya da Norusch) olarak bilinen yeni yıl kutlamaları için, doğanın yeniden doğuşunu simgelediğinden yumurta boyanır. Aslında bu, eskiden bir dünya dini olan Zerdüştçülük'e dair bir dini kutlamadır. İranlılar Müslüman olduktan sonra da bu geleneği devam ettirmiştir.

Bir sonraki bölümde Hıristiyanlığın ikinci temel kutlaması olan Noel'i ele alacağız. Bunun için önce Ore Dağları'ndan gelme İsa’nın Doğuşu figürlerini bir inceleyelim.

 geri ileri 
 

Ore Dağları Noel Tepesi Oberwiesenthal, 1890'lar

İsa'nun Doğuşu - Kilisiye Ayininden Aile Kutlamasına

İsa'nun Doğuşu - Kilisiye Ayininden Aile Kutlamasına

Tanrı’nın meleği çobanlara gelip şöyle dedi:
“Korkmayın, çünkü size büyük bir sevinci müjdeliyor, halka bahşediyorum: Bugün Davut’un şehrinde bir Kurtarıcı doğdu, Mesih, Efendimiz… Bir çocuk bulacaksınız, kundağa sarılı, yemlikte yatan.”

Müjdeyi alınca koşup gittiler ve buldular, Meryem’i, Yusuf’u ve yemlikte yatan çocuğu.

Noel'de Hristiyanlar İsa’nın doğuşunu kutlar. Esasen sadece kilisede, yani bir ayin olarak kutlanılırdı Noel. Ancak 1800'lerden itibaren ailece kutlanılan bir bayrama dönüşmeye başladı. Ve sonra “sevgi ve hoşgörünün bayramı” haline gelerek burjuva değerlerin sembolü haline geldi. Başlarda, İsa’nın Doğuşu sahnesini gösteren figürler evlerde değil, sadece kiliselerde bulunurdu. Burjuva Noel Bayramı’nın kutlanmaya başlanmasıyla birlikte, 19. yüzyılın sonuna ait olan bu oymalı ev heykeli gibi, İsa’nın Doğuşu sahnesini ele alan figürler, evlerde Noel ağacının altında değerli bir nesne olarak yer almaya başladı. İlginç olan ise her şeyin, İsa'nın bulunduğu Ortadoğu'ya özgü tasvir edilmiş olmasıdır. Bunu, örneğin cübbelerden, baş örtülerinden ve palmiyelerden anlıyoruz. İsa’nın Doğuşu sahnesinin uluslararası yorumlarına dair fikir edinebileceğiniz Afrika’dan gelme figürleri görmek için bir sonraki odaya geçebilirsiniz.

 geri ileri 
 

Tek parçada İsa'nın doğuşu, Edward Nangundu'dan Ahşap oyması, Tanzania 1974

Tansania'dan "İsa'nın Doğuşu" Sahnesi

Tansania'dan "İsa'nın Doğuşu" Sahnesi

Bu, “İsa’nın Doğuşu”na dair büyük koleksiyonumuzun en sıra dışı parçalarından biridir. Tanzanya’dan gelme ve tek parçadır. Makonde kabilesinden bir ahşap oymacısı, İsa'nın Doğuşu sahnesini büyük bir emekle tek bir parçalık abanoz ağacından oymuştur. Bu sahne, bilinen diğer yorumlardan farklı olarak bir ahırda veya mağarada değil, adı “tek ağaç” olan bir kayıkta geçmektedir. Bu yorum hem eksiksiz hem de bambaşka bir tasvirdir. Bu gibi tasvirler Avrupalı misyonerlerin Hristiyanlığı yaydığı ülkelerdeki yorumlar için tipiktir. Her yerde, İncil’de sözü geçen figürlerin tasviri, ilgili ülkenin üslubundaki geleneksel unsurlara dayanır.

Kur’an'da İsa'nın doğumundan bahsedilse de İslam dünyasında bu sahnenin resimli bir tasviri yoktur. Kur’an'da resmetme yasağı yoktur, ancak zamanla bunun bir yasak olduğu geleneği yerleşmiştir. Bunun bir nedeni, sadece Yaradan’ın yaratabileceği düşüncesidir. Rabb’in Kur’an aracılığıyla insana vahiy olduğu inancı da burada belirleyicidir.  Buna karşılık, Hristiyan anlayışına göre Tanrı, İsa’nın bedeninde insan suretiyle vahiy olmuştur. Bir sonraki durakta Kur’an'daki İsa’nın Doğuşu anlatısına dair daha fazla bilgi edinebilirsiniz. Turumuz buradaki son odada bulunan yeşil giydirilmiş Meryem ve melek Cebrail’in büyük balmumu heykelleriyle devam ediyor.

 geri ileri 
 

Meryem'e İsa'nın Doğuşunun Müjdesi, Rahibe le Bret, Offenburg, 1965'ler

Meryem'e İsa'nın Doğuşunun Müjdesi

Meryem'e İsa'nın Doğuşunun Müjdesi

Bu sergi alanındaki tüm heykel sahneleri “kilise heykelleri”nden oluşuyor, yani bir kilisede sergilenmek üzere tasarlanmışlar ve bu nedenle oldukça büyüktürler. Bunların ilkleri 16. yüzyılın başlarından itibaren Protestanlara karşı Katolik inancını pekiştirmek ve Karşı Reformasyon’u güçlendirmek amacıyla yapılmıştır. Bu heykeller, okuma yazma bilmeyen insanlar için İncil'deki anlatıları canlandırmak amacıyla tasarlanırdı. Bu nedenle, ilk dönem heykeller sadece Noel anlatısını değil, aynı zamanda İncil'deki başka anlatıları da kapsamaktaydı. Orta kaide üzerindeki parçalar sırayla Noel anlatısını gösteriyor. Bu seri, Meryem'e Müjde sahnesiyle başlıyor.  Hristiyan sanat dünyasında tasvirine sık rastladığımız bu sahnede, Cebrail'in Meryem'e bir bakire olarak Kutsal Ruh adına, Tanrı'nın Oğluna gebe kalacağını ve onu doğuracağını müjdelediği, Luka İncili'ne dayanan anlatıyı görüyoruz.

Bu noktada Kur’an'daki benzerliklere dikkat çekmekte yarar var. Kur’an'da da Meryem'e bakire olduğu halde gebe kalacağı ve İsa’yı doğuracağının müjdesini bir melek verir. Meryem Arapça’da Maryam diye telaffuz edilir ve hatta surelerden birisine onun adı verilmiştir. İncil'in aksine Kur’an’da, Meryem’in doğuşundan ve aslında sadece erkeklerin girmesine müsaade edilen tapınakta geçen çocukluğundan bahsedilir. Meryem, İsa'ya gebe kaldığında iftiraya maruz kalır ve onunla alay edilir. İncil'deki anlatıdan farklı olarak, Meryem doğum için tek başına çöle gider ve bir palmiye ağacının dibinde çaresizce Rabbine yakarır. Rabb palmiye ağacını yeşertir ve önüne taze hurmalar düşürür. Ayaklarının altında bir dere akmaya başlar ve çöl rahat doğum yapabileceği bir yere dönüşür.

Dini bayramlarla ilgili bölümün sonuna geldik. Turumuza diğer binada devam edeceğiz.

 geri ileri 
 

Bu sergi alanında Vestfalya'daki inançları keşfedebilirsiniz.

Vestfalya'daki Dinler

Vestfalya'daki Dinler

Bu sergi alanının teması, inanç dünyası olarak Vestfalya’dır. Buradaki kurgunun çıkış noktası mecazi anlamıyla “köydeki kilise”dir. Bu nedenle Vestfalya haritasına sembolik olarak bir kilise yerleştirilmiştir. İnanç ve dinin insanları, çevrelerini ve dolayısıyla Vestfalya tarihini nasıl şekillendirdiği ve ne kadarının bugüne kadar aktarıla geldiği sorularına yanıt arıyoruz.
Tarihteki bilinen Vestfalya bölgesi, bugünkü Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinden çok daha büyüktü. Vestfalya, sadece politik olarak değil, aynı zamanda mezhepsel olarak da kendi düzeni olan büyüklü küçüklü birçok bölgeden oluşuyordu. "cuius regio, eius religio" ilkesine göre bölgenin derebeyi, halkının mensup olacağı dini ve mezhebi kendi belirleyebiliyordu. Böylelikle kimi bölgeler reform hareketinden sonra Katolik kalırken, kimileri de Evanjelist Lüteriyen veya Evanjelist Reformcu olmuştur. Bu durumun bölgelerin hem ekonomik hem sosyal gelişimi üzerinde ciddi bir etkisi olmuştur.  Tercih edilmiş olan inançlar ve mezhepler arasındaki sınırlar gittikçe bulanıklaşıyor olsa da bugün hâlâ görülebilir olan izler bırakmışlardır.
Vestfalya'nın Yahudi tarihi bu noktada unutulmamalıdır. Yahudi nüfusu, 10. ve 11. yüzyıllarda gözle görülür şekilde artmıştır. Ancak bu yükseliş dönemi, Haçlı Seferleri sırasında yaşanan zulüm ve 14. yüzyıldaki veba salgınıyla sona ermiştir. Yahudi yaşam biçimi daha sonrasında tekrar tekrar yeşermeye başlasa da tolerans ile zulüm arasında gidip gelen bir varoluştan ibaret olmuştur. Prusya Yahudilere bir dönem vatandaşlık hakkı tanımıştı ancak Birinci Dünya Savaşı sonrasında Yahudilere karşı duyulan nefret ve düşmanlık bambaşka bir boyuta ulaşarak nasyonal sosyalistlerin korkunç yok etme politikasına evirildi. Bu dönemde Vestfalya'daki Yahudi yaşam kültürüne dair birçok belgeyi de yok ettiler. Yine de kültürümüz ve toplumumuz üzerinde Yahudiler’in de etki bıraktığı bugün hâlâ hissedilmekte.
1990'da Demir Perde’nin yıkılışından bu yana, Doğu Avrupa ve Rusya'dan gelen Yahudiler tekrar Vestfalya’ya yerleşmeye başladı.
Agnus Dei balmumu tabelalar ile turumuza devam ediyoruz. Girişte durduğunzda bunları sağınızdaki duvarda görebilirsiniz.

 geri ileri 
 

Agnus Dei, Vestfalya, 19.yüzyılın sonları

Dua Tabelaları, Kutsal Emanetler ve Tılsımlar

Dua Tabelaları, Kutsal Emanetler ve Tılsımlar

Agnus Dei, "Tanrı Kuzusu"nun Latince ifadesidir. Bu balmumu tabelalar İsa’nın sembolü olarak kabul edilen zafer bayrağı ile kuzu görüntüsünden adını almıştır. Buradaki tabelaların küçük parçaları işlemeli ipek ile çevrilidir. Kullanılan balmumu ise kutsanmış bir Paskalya mumundan alınmıştır. Bu tür balmumu tabelalar 1946'ya kadar Papa tarafından kutsanırdı ve şifalı olduklarına inanılırdı.
Şifa umudu kutsal emanetler için de beslenirdi. Duvarda gördükleriniz kimi kutsal emanetlerdir, yani ölen kutsal kişilerin kemikleri, saçları veya eşyaları. Birçok Katolik, bunların şifa verdiği, mutlu ettiği veya kendilerini koruduğuna inanır. Teolojik olarak ise, şifayı verenin kemik ya da geriye kalmış bu giysi değil, Tanrı olduğu savunulur.
Diğer birçok kültür ve dinde olduğu gibi, İslam'da da insanların kendilerini koruduğuna inandıkları tılsımlar, muskalar ve nazarlıklar vardır. En yaygın olanı cinlerden ve nazardan koruduğuna inanılan "Fatma'nın elidir". Cinlerin, örneğin insanların içine kaçıp onları ele geçirerek zarar verebilecek şeytani varlıklar olduğuna dair çok yaygın bir inanış vardır. Cinlerden Kur’an'da da söz edilir. Allah onları dumansız ateşten yaratmıştır. Ancak yaygın inanışın aksine, Kur’an'daki cinler, kötü niyetli şeytanlar değil, insanlar gibi Muhammed’i Peygamber bilen ruhani varlıklardır.

Bir sonraki parça bir tespihtir ve bu Almanya'daki Müslümanlarla ilgilidir.

 geri ileri 
 

Müslünların kullandığı bir tespih, Ruhr Bölgesi, 20. yüzyılın ikinci yarısı

Vestfalya'da Müslümanlar

Vestfalya'da Müslümanlar

Burada Müslümanların kullandığı bir tespih görüyorsunuz. Daha önce Hristiyanların kullandığı tespihler kısmında kısaca değinilmişti. Müslümanlar bunu bereket duası, methiyeler veya Allah’ın 99 ismini zikretmek için kullanır. Peki ama Müslümanların kullandığı bir tespih ne zaman Vestfalya dinlerine dahil oldu?
20. yüzyıla kadar Almanya’da çok az Müslüman vardı. Burada olanlar ise diplomatik ilişkiler dolayısıyla veya Birinci Dünya Savaşı'nda esir düştüğü için buradaydı. İlk cami 1915'te Berlin yakınlarında inşa edildi. Savaştan sonra ise Almanya'ya giderek daha fazla Müslüman iş insanı ve akademisyen geldi. Özellikle Ruhr bölgesinde sanayinin hızlı şekilde gelişmesiyle yerel işgücü yeterli gelmemeye başlamış ve 30 Ekim 1961'de Türkiye'den Almanya'ya işçi gönderilmesini sağlayan işgücü anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmayla, Türkiye’den çok sayıda Müslüman Almanya’ya gelip yerleşti. Bugün Almanya'da yaklaşık %45'i Türkiye’den gelen 5 milyondan fazla Müslüman yaşamakta. O dönemlerde başka ülkelerden de işçiler ve aileleri Ruhr bölgesine taşındı. Bugün Ruhr bölgesi hâlâ farklı milletlerin, dinlerin ve mezheplerin bir arada yaşadığı bir yerdir. Ayrıca 2015'ten bu yana Suriye ve Kuzey Afrika'dan birçok Müslüman, sığınmacı olarak Almanya'ya gelmiştir.

Vestfalya inanç dünyasındaki gelişmelerin ardından, şimdi de sırada çok özel bir Aziz var: Liborius. Onu, salonda şu an durduğunuz yerin karşı tarafında göreceksiniz.

 geri ileri 
 

Kutsal Liborius Yukarı Bavyera, 18.yüzyılın ilk yarısı

Azizler ve Tasvirleri

Azizler ve Tasvirleri

Aziz Liborius, Doğu Vestfalya'nın geleneksel Katolik bölgesi olan Paderborn bölgesinin koruyucu azizidir. Kalıntıları 836'da Kral Şarlman tarafından henüz kurulmuş olan Paderborn Piskoposluğuna getirilmiştir. O zamanki Piskopos Badurad, Aziz Liborius’un mucizevi kemiklerinin insanların inancını pekiştireceğini umuyordu. Nitekim istediği şey gerçekleşti: Liborius, Paderborn bölgesinde bugün hâlâ büyük bir saygı görmekte ve düzenli olarak kutlamalarla anılmaktadır: her yılın temmuz ayında, Paderborn'un tamamı, Almanya'nın en eski ve en büyük halk şenliklerinden biri olan “Libori” için bir araya gelir. Ve bu şenlik, yıl boyunca yapılan Liborius şenliklerinden sadece bir tanesidir. Liborius 4. yüzyılda yaşamış ve Fransa'nın Le Mans kentinin Piskoposu olmuştur. Bu nedenle üzerinde piskopos cüppesi ile asası ve Mitre, yani ayin başlığı vardır. Öne çıkan en önemli özelliği burada incilin üzerinde görülen taşlardır. Çünkü Liborius’un böbrek, mesane ve safra taşları konusunda özel bir şifacı olduğuna inanılır.

İsa, Meryem ve Azizler’in resim ve heykelleri Katolik geleneğinin karakteristik bir özelliğidir. Resim ve heykellerle kutsal kişilerin sureti canlandırılır ve böylece Tanrı ile onu göremeyen insanlar arasında bir iletişim aracı haline gelebilir.

Ancak Hristiyanlıkta, bu tür resim ve ikonlara yönelik eleştiriler de her zaman mevcuttu. Bu eleştirilerin sebebi, duaların ikonlara edilir hale gelebileceği ve böylece putperestliğe dönüşebileceği endişesidir. Zwingli ve Calvin gibi birçok reformcu, Hristiyan ikonlarının yapılmasını ilkesel olarak reddetmiştir. Bunun üzerine birçok kilisedeki resim ve heykeller kaldırılmış ve yok edilmiştir. Bunun İncil’deki dayanağı ise On Emir’e dair resmetme yasağıdır. Tanrı ya da insan ikonları bulunmayan Musevilikteki tutum da bu yasağa dayanır. Kur’an'da resmetme yasağı ile ilgili bir ibare olmamasına rağmen camilerde herhangi bir resim veya heykel bulunmamaktadır. İnsan ya da hayvanların tasviri de tartışmalı bir konudur. Bunun sebeplerinden biri, insanların Allah’ın yaratma sıfatını taklit etme hakkı olmadığı kanısıdır. Resmetme yasağı sebebiyle Musevilikte ve İslam’da başka sanatlar gelişmiştir. Örneğin Yahudilikte ilahi korosu, İslam’da ise hat sanatı önemli bir yere sahiptir. 

Vestfalya inanç dünyası hakkındaki bölümüzün son parçasını bir sonraki odada göreceksiniz. Sergimizin önemli parçalarından biri: Telgter Hungertuch.

 geri ileri 
 

Telgter Hungertuch Müzede

Telgter Hungertuch ve Oruç Dönemi

Telgter Hungertuch ve Oruç Dönemi

1623 tarihine ait Telgter Hungertuch, Vestfalya'daki en değerli kültürel miraslardan biridir. İçinde bulunduğunuz ek yapı, bu değerli parçayı sergilemek için özellikle inşa edilmiştir. Telgter Hungertuch’un yeri aslında yan taraftaki Aziz Clement kilisesiydi. Orada, her yıl sadece Paskalya’ya hazırlık süreci olan kırk günlük oruç döneminde, sunak bölümünün önüne asılırdı. Telgter Hungertuch, oruç döneminde sunağı örtmek için kullanılırdı. Toplanan cemaatin Missa Ayin'ine dair olanları veya sunak resimlerini görmesine izin verilmezdi. Bu, Orta Çağ insanı için acı veren büyük bir yoksunluktu. Aynı etten feragat etmek gibi. Yani bu hem dinî bir feragat hem de İsa’nın acısı, ölümü ve dirilişi adına içsel bir yolculuktu.
İslam'da da Ramazan ayındaki oruç, sadece gün içinde yeme, içme ve cinsel ihtiyaçlardan sakınmak anlamına gelmez. Oruç döneminin asıl amacı tam anlamıyla Allah’a "teslimiyetin" ve Allah’ın rızasını kazanarak onunla bağ kurulmasının ifadesidir. Ramazan ayında insanların birbirleriyle olan ilişkileri de önemlidir.  Zira insanlar oruç ile açlık ve susuzluk çekenlerin halinden anlamayı öğrenir ve belki muhtaç kimselere yardım eli uzatır. Bu dönemde en önemli değerler hatırlanır, örneğin küskünler barışır ve birliktelik sağlanır.
"Hungertuch" olarak da bilinen oruç örtüleri, romanesk dönemde tüm Batı Kiliseler’inde yaygındı. Vestfalya ve Alp bölgesinde başka yerlere kıyasla daha uzun süre kullanımı sürmüştür. Orta Çağ'ın sonlarından beri, İncil’deki imgeler, bu örtülere boyanarak tasvir edilmiş ya da Vestfalya'da geleneksel olarak yapıldığı gibi nakşedilmiştir. Amaç, özellikle okuma yazması olmayanlara, Hristiyanlığın temel unsurlarını bu şekilde göstermekti.
Altı sıradan toplam dördü İsa Mesih’in acısı ve çilesine adanmış. Oruç döneminde, bu örtülerin kiliseye asılmasıyla İsa’nın çilesi anılır.  Dördüncü sıranın ikinci resminde, Meryem’in kucağında ölmüş İsa’yı görüyorsunuz. Pietà olarak adlandırılan bu tasvirin, Telgte’de bir örneği daha mevcut: Şapel içindeki ünlü ahşap Pietà heykeli. Belki de bu heykel, örtünün üzerindeki resim için model olarak temel alınmıştır. Örtünün beşinci sırası daha farklı tasarlanmış. Baklava dilimi şeklinde karo çerçeve içine alınmış Dört Evangelist Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’nın sembollerini ve bunların ortasında ise İsa’yı sembolize eden kuzuyu görüyoruz. Son sırada ise Eski Ahit’ten beş değişik anlatının tasvirini görüyoruz: Âdem ile Havva’nın yasak meyveyi yemesini, Nuh’un gemisini, oğlu İshak’ı kurban etmek isteyen İbrahim’i ve sonrasında Musa’nın elinde asaya dönüşen yılanı ve üzüm salkımlı casuslar tasvirlerini görüyoruz. Amaç Hungertuch örtüsündeki bu anlatılarla, insanları İsa’nın çektiği çileye ve ölümüne yöneltmekti.

İlginç bir şekilde, Eski Ahit’teki bu figürler Museviler ve Müslümanlar için de önemli figürlerdir ama farklı şekillerde yorumlanırlar. Bu önemli kültür mirasını gördükten sonra, Telgte için ayrı bir öneme sahip Pietà heykeli ve bununla bağlantılı hac konusu ile ilgili durağımıza geçiyoruz. Lütfen şimdi birinci kata çıkıp bir sonraki numaraya basınız.

 geri ileri 
 

Telgter Hungertuch St.Clemens Cemati Kilisesinde, 1907'ler

Telgter Hungertuch ve Oruç Dönemi

Telgter Hungertuch ve Oruç Dönemi

aaa

 geri ileri 
 

Musevilik'te hac

Musevilik'te, Hristiyanlık'ta ve İslam'da Hac

Musevilik'te, Hristiyanlık'ta ve İslam'da Hac

Hac, Hristiyanlığa has bir ibadet biçimi değildir. Çoğu dinde var olan bir ibadet kültürüdür. Museviler üç hac bayramı olan Pesah, Şavuot ve Sukot'ta Kudüs'teki tapınağa hacca giderlerdi. 70 yılında son tapınağın yıkılmasından bu yana ise kutsal tapınağın kalıntılarını ziyaret ediyorlar.
Müslümanlar ise Mekke’ye hacca gider. Mümkün olduğu sürece her yetişkin Müslüman’ın bir kez Mekke'deki Kâbe'ye hacca gitmesi öngörülür. Hac denen bu yolculuğa, İslami bayram takvimine göre sadece yılın belirli bir haftasında çıkılabilir. Geçtiğimiz yıllarda yaklaşık 2,5 milyon kişi hacca gitmiştir ve bu sayı sürekli artmaktadır. Ayrıca Umre olarak adlandırılan ve yıl boyunca Mekke'ye yapılabilen küçük bir hac yolculuğu vardır. Bunun yanı sıra, Şii mezhebinde İslam'ın çok erken dönemlerinde başlayan, önemli kişilerin mezarlarına hac ziyaretleri de vardı. 10. yüzyıldan bu yana bu gelenek Sünni mezhebinde de yaygınlaşmıştır. Örneğin, Mekke'ye yapılan hac ziyaretinde, Muhammed Peygamber’in Medine'deki mezarı da sıklıkla ziyaret edilmektedir. Görsellerin sergilendiği alanda bunların fotoğraflarını görebilirsiniz.
Bir sonraki durak, hac ibadetinin nedenleri hakkındadır. Lütfen bunun için dilek kitaplarının bulunduğu yere gidin.

 geri ileri 
 

Telgte Hac Şapeli'nin 2000-2003 yıllarına ait dilek kitapları

Hacıların Dilekleri

Hacıların Dilekleri

Burada gördüğünüz kitaplar, hac yerlerinde herkese açık dilek kitaplarıdır. Hacca gidenler, neden gittiklerini veya dileklerini bu defterlere yazarlar. Bu dilekler, bir hastalığa şifa, ailevi huzur veya başka kaygılara dair olabilir. Yani hacca gidenler kaygılarını yolculuğa çıkarken yanlarına alır ve hedefe varınca dileklerini dile getirir. Orada dualarının kabul olmasını umarlar.
İslam'da da halk arasında veya tasavvufta evliyaların kabirlerini ziyaret etme geleneği vardır. Türbe ziyaret edilir ve örneğin ölen bir kişi için Allah’tan merhamet dilenir. Allah’a olan dua ve dileklerin yazıya dökülmesine ise çoğunlukla Şii mezhebinde olmak üzere İslam’da az rastlanır.
Mekke'ye hacca gitmek, Kur’an’a göre imkânı olan tüm Müslümanlar için bir farzdır. Yani hacca kişisel sebeplerle değil farz olduğu için gidilir.
Hacılar, ritüel bir yıkanma ve buna özel giysiler ile ihrama girerler. Genellikle üç ila dört gün süren ihramda, saçlar taranmaz, tırnaklar kesilmez, sadece kokusuz sabunla yıkanılır ve cinsel ilişkiye girilmez. İhramda içsel yolculuğa odaklanmak için dış dünya ile tüm ilişki kesilir.
Müslümanlar, birlik ve uyum içinde Kâbe'yi tavaf ederken Kur’an'dan dualar ve sureler okurlar. Kâbe'nin etrafında yapılan bu tavaf, insanların dokunmaya veya öpmeye çalıştığı siyah taşın bulunduğu yerde başlar, tıpkı Muhammed Peygamber tarafından aktarıldığı gibi. Fakat kalabalık nedeniyle bu mümkün olamadığından sembolik olarak bir el işaretiyle taşa uzaktan dokunuluyormuş gibi yapılır.

Bir sonraki durakta Hristiyanlığın tipik bir hac geleneğini keşfedebileceksiniz. Şimdi lütfen adaklara, yani gümüş resimlere, kalplere ve bacaklara doğru gidin.

 geri ileri 
 

Telgte Pietà adakları, 18. ile 20. yüzyılları arasında

Hac ve Hatıralıklar

Hac ve Hatıralıklar

Gözler, bacaklar ve kalpler: insan vücudundan bir sürü parça! Ama kundaktaki bir bebeği, çarmıhtaki İsa’yı ve Telgte Pietà heykelini de görüyorsunuz: Bunlar dindar hacıların bağışları. Bu küçük gümüş saclar, adak olarak sayılan nesnelerdir. Ve örneğin şifası bulunmuş bir hastalığı ve gerçekleşmiş çocuk sahibi olma dileğini anlatır. Ve bunların hepsi, şefaatine sığındıkları "Acılı Anne" heykelinin yardımları sayesinde olmuştur. Katoliklerin inancına göre Meryem Ana da diğer Hristiyan Aziz’ler gibi, insanların dileklerini Tanrı’ya ulaştırır ve hatta bu kimi mekanlarda daha etkili bir şekilde gerçekleşebilir. Bu yerler, duaların kabul olması ümidiyle ziyaret ettikleri mukaddes yerlerdir. Bu yerlerden biri Telgte’dir. Kabul olmuş duaların şükranı için adanan adaklar Antik Çağ’dan bu yana bilinmektedir. Hristiyanlık ortaya çıkmadan çok önce insanlar, muhtaç olduklarında Tanrı’larından yardım dileyip, bu dileğin gerçekleşmesi halinde bir adak adayacaklarının sözünü verirlerdi. Bu adakların çoğunda, "adak sonucu" anlamına gelen Latince "Ex voto" ibaresi vardır. Almanca’da "adak" kelimesine karşılık gelen "Votiv" kelimesinin kaynağı da budur. Hristiyanlar bu geleneği bugüne kadar devam ettirmişlerdir. İslam'da, hac yerlerinde şükran veya yardım için kurban etme geleneği çok nadiren görülür. Fakat hacdan hediyelikler getirme geleneği yaygındır. Bu konuya sonra tekrar döneceğiz. Şimdi, önce büyük ahşap Pietà heykeli ve Telgte'nin neden bir hac yeri olduğuna dair olan durağımıza gidiniz.

 geri ileri 
 

Bir tarafında Telgter Pietà ve diğer tarafında Coesfeld Çarmıhı resmedilmiş ayaklı heykel, Recke, 1675'ler

Telgte’deki Pietà ve Münster Prensi-Piskoposluğunda Hac

Telgte’deki Pietà ve Münster Prensi-Piskoposluğunda Hac

Burada gördüğünüz ayaklı ahşap heykel, şapeldeki Telgte Pietà heykelinin bir tasviridir. İsa'nın cansız bedeninin çarmıhtan indirildiği ve annesinin kucağına bırakıldığı anı gösterir: Pietà’yı. Christoph Bernhard von Galen, 17. yüzyılda Münster Prensi-Piskoposuydu ve yaklaşık 1370 yılında yapılmış Pietà heykelinin büyük bir hayranıydı. Bu heykel muhtemelen Saint Clement Kilisesi'nin dış duvarında, koruyucu çatılı bir tür tahta sandık içinde asılıydı. Orada, bu Pietà heykeli önünde dua eden birçok kişinin dilekleri Tanrı'ya taşındı ve Meryem'in sureti ilk mucizelere vesile oldu. Katoliklerin buraya olan inancı hâlâ sürmekte.
Bu nedenle 1651'de Prens-Piskopos Telgte'yi resmi olarak hac yeri ilan etmiş ve aynı zamanda Piskoposluğunun ana hac yeri olarak belirlemiştir. Kısa bir süre sonra, hacıların daha büyük kalabalıklar halinde Pietà heykelini ziyaret edebilmesi için Pietà şapelinin temelini atmıştır. Bu haccın öneminin artmasında azımsanmayacak bir öneme sahip bu temel, 100 yıl sonra layıkıyla kutlanmalıydı. Galen’i takip eden Bavyeralı Clemens August, Münsterland'da o zamana dek eşi benzeri görülmemiş bir şenlik düzenletti. Prens-Piskopos’un, tüm Piskoposluğu Telgte'ye hac ziyaretine davet etmesinin üzerine, her gün binlerce kişi Telgte’ye geldi. Bugün hâlâ her yıl yaklaşık 100.000 kişi Telgte'ye hac ziyaretinde bulunuyor. Bu nedenle, Pietà tasviri bu serginin odağını oluşturuyor.

Şimdi ise sıra hacdan getirilen hediyeliklerde. Lütfen, değişik mum, tabak ve Meryem ile İsa'nın heykellerinin bulunduğu vitrine gidiniz.

 geri ileri 
 

Üzerinde Telgter Pietà'sı resmedilmiş değişik hatıralıklar, Telgte, 20. yüzyılın ikinci yarısı.

Telgte Hac Hatırları

Telgte Hac Hatırları

Muhtemelen insanın temel ihtiyaçlarından biridir, kendi için çok değerli ve özel olan bir yerden, mucizelere vesile olan bir yerden, kutsal sayılan bir yerden, bir parça bir şeyi yanına almak. İşte Telgte böylesi bir yer. Vitrinde gördüğünüz her şey, dindar hacıların yanlarında götürdükleri hatıralar ve hediyeliklerdir. Malzeme, stil ve boyut bakımından figürler, mumlar, tabaklar ve bardaklar değişiklik gösterse de ortak özellikleri, Telgte ile Pietà tasvirini ve tabii ki işlevini yansıtmalarıdır. Bunlar insanlar buradan uzakta olunduğunda ibadeti teşvik etmeyi amaçlayan hatıralardır.
Bu prensip, haccın kendisi kadar eski ve yaygındır. Antik Çağ’da da hacılar, hacca gidince örneğin kutsal yerin toprağından veya oradaki bir kandilin yağından alırlardı yanlarına. İslam geleneğinde ise, örneğin hediyelik olarak takı veya tespih getirilir. En özeli ise Mekke'deki büyük caminin kuyusundan olan Zemzem suyudur. Hacılar, hac ritüelinin bir parçası olarak bu suyu içerler ve az miktarda evlerine de götürürler. Anlatılara göre bu kuyu, çölde susuzluktan ölmek üzere olan Hacer ve oğlu İsmail için Allah'ın akıttığı kaynaktır. Pek çok kimse, kuyunun kaynağının cennet ve suyunun şifalı olduğuna inanır.

Turumuzun son durağı Piskopos Clemens August von Galen ve onun nasyonal sosyalistlere karşı verdiği vaazlar hakkındadır. Lütfen bunun için odanın diğer tarafına geçiniz.

 geri ileri 
 

Elinde Mitre'siyle Kardinal Galen, Edwin Scharff Bakır Fırça, Hamburg, 1951

Kardinal Galen – "Münster’in Aslanı"

Kardinal Galen – "Münster’in Aslanı"

Bu bölüm, Clemens August Graf von Galen'in anısına yapılmıştır. Katolik rahip, Piskopos ve kardinal olan bu kişi, büyük bir saygıyla "Münster’in Aslanı" olarak anılmaktadır. Nasyonal Sosyalist dönemdeki tutumu inanç, vicdan ve cesaretin göstergesidir. Çünkü Galen büyük ve korkusuzdu: Büyük olan, insanları ve kiliseyi aşağılayan Nazi rejimini alenen ifşa etme cesaretiydi. Yaklaşık iki metre olan boyuyla da dikkatleri üzerine çekmekteydi. Portresini gördüğünüzde bunu anlayabileceksiniz.
Galen'in, özellikle 1941 yılının yazında Münster'de verdiği üç vaaz nam salmıştır. Bu vaazlarında, Nasyonal Sosyalist rejimin terörünü çekinmeden ve açıkça protesto etmiştir. Cesur ve açık sözleri, yalnızca Münster'de ve Almanya'da değil, birçok yerdeki insanlara ulaşmıştır. Bu vaazlar çoğaltılıp gizlice dağıtılmıştır. Bunlardan birinin kopyasını vitrinde görüyorsunuz.
Galen'in kutsallaştırılışı, 1946'daki ani ölümünden hemen sonra, kendi Piskoposluğu olan Münster Piskoposluğunda başlar. Kişisel eşyaları özenle muhafaza edilip kısa bir süre sonra buradaki müzede sergilenmiştir. 2005 yılında da Papa tarafından kutsanmıştır.
Tarihsel açıdan bakıldığında, demokrasiye karşı olan tutumu ve Hitler'in açtığı savaşlara dair fikirleri eleştirilmiştir. Fakat insan onuru, özgürlük, inanç ve vicdan konularını cesaretle savunduğu su götürmez bir gerçektir. Bu tavrıyla, birçok insana zor zamanlarda destek ve umut olmuştur.
Galen, aynı şekilde günümüzde de etnik köken veya dine dayalı ayrımcılık konusunda pek âlâ bir örnek teşkil etmekte. Nazilerin Galen'i tutuklamasını engelleyen halkın desteği de unutulmamalıdır. Bugün de aynı şekilde bizler, ırkçılığa karşı olmalı ve insan onuru için ayağa kalkan insanları hep birlikte desteklemeliyiz.
İşte gezimizin de sonuna geldik. İlginiz için teşekkürler! Umarız gezimizden memnun kalmışsınızdır! Hoşça kalın!

IMPRESSUM

Rechtliche Hinweise

Alle Inhalte dieser App sind urheberrechtlich geschützt. Design und Layout der App, alle verwendeten Texte, Bilder und sonstige Medien (bes. Tonaufnahmen) innerhalb der App sind urheberrechtlich geschützt. Kein Teil dieser Publikation darf ohne schriftliche Genehmigung in irgendeiner Form reproduziert und unter Verwendung elektronischer Systeme verarbeitet, vervielfältigt oder verbreitet werden.


Verantwortlich für den Inhalt

RELíGIO – Westfälisches Museum für religiöse Kultur

Herrenstraße 1-2
48291 Telgte

Tel. +49 – 2504 – 93 120

museum@telgte.de


Haftungsausschluss

Wir bemühen uns, alle veröffentlichen Inhalte so gründlich wir möglich zu recherchieren und sie aktuell zu halten. Trotz aller Sorgfalt können sich die Daten inzwischen verändert haben. Eine Haftung oder Garantie für die Aktualität, Richtigkeit und Vollständigkeit der zur Verfügung gestellten Informationen kann daher nicht übernommen werden. Urheber*innen, die nicht erreicht werden können, werden zwecks nachträglicher Rechtsabgleichung um Nachricht gebeten.


Eine Produktion der Linon Medien KG

Linon Medien KG

Steigerwaldblick 29
97453 Schonungen

T: +49 (0)9721 / 29 94 85
F: +49 (0)9721 / 29 92 88

mail@linon.de

www.linon.de

 

Registergericht Schweinfurt HRA 9546

Int. VAT Id. Nr. DE 315 606 733

© 2021 Linon Medien KG


Bildnachweise

Bildnachweise Dauerausstellung

Abbildung Haus 1 © epd-bild/Friedrich Stark

Stationsbild 18 © Bildarchiv Relígio

Stationsbilder 101, 103, 107, 201, 207, 500, Abbildungen Themenbereiche Lebensfeste, Jahresfeste, Glaubenslandschaft Westfalen, Wallfahrt © Andreas Lechtape, Münster

Stationsbild 100 © Anja Schöne, Relígio - Westfälisches Museum für religiöse Kultur

Stationsbilder 102, 104, 105, 108-112, 117-119, 202, 205, 208, 301-307, 309-311, 313, 401-406, 501-503, Abbildungen Themenbereich Kardinal von Galen © Jürgen Böer, Relígio - Westfälisches Museum für religiöse Kultur

Stationsbild 312 © A. Immenkamp (Hrsg.), Ziegelei Lage. Museumsführer. Kleine Reihe/Westfälisches Industriemuseum 25 (Dortmund 2001) 35.

Stationsbilder 19, 113-116, 203, 204, 209, 210, 308, 314 sowie Abbildung Haus 2 © Stephan Kube, Greven

Stationsbild 206 © Tom Heller, Telgte

Stationsbilder 314, 503, Abbildungen Themenbereiche Tisch der Religionen, Telgter Hungertuch © Thomas Pflaum, tompflaum.com


Bildunterschriften und Bildnachweise Interreligiöse Tour

Abbildung Themenbereich Tisch der Religionen: „Alle Religionen auf einem Tisch“ © Thomas Pflaum, tompflaum.com

Stationsbild 10: „Auf einem Tisch sind Objekte zu den Religionen der Welt vereint.“ © Stephan Kube, Greven

Abbildung Themenbereich Lebensfeste: „Lebensfeste“ © Andreas Lechtape, Münster

Stationsbild 11: „Taufbecken, Bielefeld, um 1900, Leihgabe: Dietrich-Bonhoeffer Kirchengemeinde, Bielefeld; Taufkleider, Münsterland, 20. Jahrhundert, Leihgabe: Mühlenhof und Privatbesitz.“ © Andreas Lechtape, Münster

Stationsbild 12: „Taufspritze/Klistierspritze, Deutschland, um 1900, Leihgabe: Westfälische-Wilhelms Universität Münster - Institut für Ethik, Geschichte und Theorie der Medizin.“ © Jürgen Böer, Relígio - Westfälisches Museum für religiöse Kultur

Stationsbild 13: „Beschneidung Jesu im Tempel, Deutschland 18. Jahrhundert Süddeutschland, 18. Jahrhundert; Die Beschneidung Christi, von Martin Schoen (gest. um 1486), geätzt von J.(ohann) C.(onrad) Krüger, Deutschland, Anfang 18. Jahrhundert.“ © Stephan Kube, Greven

Stationsbild 14: Abendmahlskanne, Kelch und Hostienteller aus dem Dietrich-Bonhoeffer-Haus, Kreuztal, 1976“ © Stephan Kube, Greven

Stationsbild 15: Goldhauben, Abendmahl- und Hochzeitshaube, Osnabrücker Land, um 1900 „Rosenkranz, Kommuniongeschenk, Münsterland, Anfang des 20. Jahrhunderts.“ © Stephan Kube, Greven

Stationsbild 16: „Goldhauben, Abendmahl- und Hochzeitshaube, Osnabrücker Land, um 1900.“ © Stephan Kube, Greven

Stationsbild 17: „Kruzifix für die Totenrast, Münsterland, um 1675, Leihgabe: LWL Museum für Kunst und Kultur“ © Stephan Kube, Greven

Abbildung Raumtext Jenseits: © Jürgen Böer, Relígio - Westfälisches Museum für religiöse Kultur

Stationsbild 19: „Vierzehn Nothelfer, Westfalen, 19. Jahrhundert“: © Stephan Kube, Greven

Stationsbild 20: „Die Heiligen Drei Könige, Figuren aus der Krippe der früheren Jesuitenkirche St. Petri in Münster, Westfalen, um 1820“ © Stephan Kube, Greven

Stationsbild 21: „Narrenkappe der Telgter Karnevalsgesellschaft Schwarz-Gold Telgte, Telgte,1970er Jahre“ © Jürgen Böer, Relígio - Westfälisches Museum für religiöse Kultur

Stationsbild 22: „Ostereier aus verschiedenen Ländern, 1970-2000.“ © Stephan Kube, Greven

Stationsbild 23: „Erzgebirgischer Weihnachtsberg, von Carl Friedrich Hertelt (1837--1921), Oberwiesenthal, um 1890“ © Stephan Kube, Greven

Stationsbild 24: „‘Einbaum-Krippe‘, Makonde Schnitzarbeit von Edward Nangundu, Tanzania 1974“ © Andreas Lechtape, Münster

Stationsbild 25: „Verkündigung an Maria, Schwester le Bret, Offenburg, um 1965“ © Stephan Kube, Greven

Abbildung Themenbereich Glaubenslandschaft Westfalen © Andreas Lechtape, Münster

Stationsbild 30: „In diesem Raum kann man Westfalen als Glaubenslandschaft erkunden.“ © Andreas Lechtape, Münster

Stationsbild 31: „Agnus Dei, Westfalen, Ende des 19. Jahrhunderts“ © Stephan Kube, Greven

Stationsbild 32: „Muslimische Gebetskette, Ruhrgebiet, 2. Hälfte des 20. Jahrhunderts“, © Stephan Kube, Greven.

Stationsbild 33: „Heiliger Liborius, aus dem Nachlass des Paderborner Prälaten Franz Wüstefeld (1913-2006), Oberbayern, 1. Hälfte 18. Jahrhundert, Leihgabe: Erzbischöfliches Diözesanmuseum Paderborn.“ © Jürgen Böer, Relígio - Westfälisches Museum für religiöse Kultur

Abbildung Themenbereich Hungertuch: „Das Telgter Hungertuch in der Pfarrrkirche St. Clemens, Fotografie auf Karton, Telgte, um 1907“

Stationsbild 34: „Das Telgter Hungertuch im Museum“ © Thomas Pflaum/tompflaum.com

Abbildung Themenbereich Wallfahrt © Jürgen Böer, Relígio - Westfälisches Museum für religiöse Kultur

Stationsbild 40: „Wallfahrt und Pilgern“ © Jürgen Böer, Relígio - Westfälisches Museum für religiöse Kultur

Stationsbild 41: „Anliegenbücher der Jahre 2000-2003 aus der Wallfahrtskapelle in Telgte“ © Stephan Kube, Greven

Stationsbild 42: „Dankesgaben an das Telgter Gnadenbild, Herkunft unterschiedlich, 18. bis 20. Jahrhundert, Leihgabe: Kirchengemeinde St. Marien Telgte“ © Jürgen Böer, Relígio - Westfälisches Museum für religiöse Kultur

Stationsbild 43: „Doppelbildstock mit dem Telgter Gnadenbild und dem Coesfelder Kreuz, restauriert und ergänzt, vom Hof Middeldorf in der Bauerschaft Weese bei Recke, um 1675“ © Jürgen Böer, Relígio - Westfälisches Museum für religiöse Kultur

Stationsbild 44: „Gegenstände zur Andacht mit dem Telgter Gnadenbild, verschiedene Materialien, Telgte, 2. Hälfte 20. Jh.“ © Stephan Kube, Greven

Stationsbild 50: „Kardinal von Galen mit Mitra, Bronzebüste von Edwin Scharff (1887--1966), Hamburg, 1951, Leihgabe: Gesellschaft zur Förderung der westfälischen Kulturarbeit, Münster“ © Stephan Kube, Greven

Datenschutz

§ 1 INFORMATION ÜBER DIE ERHEBUNG PERSONENBEZOGENER DATEN

(1) Hiermit informieren wir Sie über die Erhebung personenbezogener Daten bei Nutzung dieser App. Personenbezogene Daten sind alle Daten, die Rückschlüsse auf Ihre Person zulassen, z. B. Name, Adresse, E-Mail-Adresse, Nutzerverhalten.

(2) Betreiber dieser App und Verantwortlicher im Sinne des Art. 4 Abs. 7 der EU-Datenschutz-Grundverordnung (im Folgenden: DSGVO) ist:

Städel Museum / Städelsches Kunstinstitut und Städtische Galerie, Dürerstraße 2, 60596 Frankfurt am Main, Direktor: Dr. Philipp Demandt (siehe auch Impressum). Unsere Datenschutzbeauftragte erreichen Sie unter datenschutz@staedelmuseum.de oder unserer Postadresse mit dem Zusatz „an die Datenschutzbeauftragte“.

(3) Wenn Sie mit uns per E-Mail Kontakt aufnehmen, werden die von Ihnen mitgeteilten Daten (z.B. Ihre E-Mail-Adresse, ggf. Ihr Name und Ihre Telefonnummer) von uns gespeichert, um Ihr Anliegen zu bearbeiten bzw. Ihre Fragen zu beantworten. Die hierbei anfallenden Daten löschen wir, sobald die weitere Speicherung nicht mehr erforderlich ist, oder schränken die Verarbeitung ein, sofern gesetzliche Aufbewahrungspflichten bestehen.

§ 2 ERHEBUNG PERSONENBEZOGENER DATEN BEI DER NUTZUNG DIESER APP

(1) Beim Herunterladen der mobilen App werden die erforderlichen Informationen an den jeweiligen App Store übertragen, also insbesondere Nutzername, E-Mail-Adresse und Kundennummer Ihres Accounts, Zeitpunkt des Downloads, Zahlungsinformationen und die individuelle Gerätekennziffer. Auf diese Datenerhebung haben wir keinen Einfluss und sind nicht dafür verantwortlich. Wir verarbeiten die Daten nur, soweit es für das Herunterladen der mobilen App auf Ihr mobiles Endgerät notwendig ist.

(2) Diese App selbst erhebt und verarbeitet darüber hinaus keinerlei personenbezogenen Daten.

(3) Diese App nutzt keine Analyse-Tools wie zum Beispiel Google Analytics. Sie kann nach der Installation und dem Laden der Audioguide-Inhalte ohne Zugriff auf das Internet verwendet werden.

(4) An einigen Stellen in der App verlinken wir auf unsere Webseite staedelmuseum.de. Für den Besuch der verlinkten Seiten ist eine bestehende Internetverbindung erforderlich. Beim Besuch dieser Seiten werden personenbezogene Daten erhoben. Bei der bloß informatorischen Nutzung der Webseite, also wenn Sie sich nicht registrieren oder uns anderweitig Informationen übermitteln, erheben wir automatisch nur diejenigen personenbezogenen Daten, die Ihr Browser an unseren Server übermittelt. Für weitere Informationen beachten Sie bitte die Datenschutzerklärung unserer Webseite:

Datenschutzerklärung

§ 3 IHRE RECHTE

(1) Sie haben uns gegenüber folgende Rechte hinsichtlich der Sie betreffenden personenbezogenen Daten:

Recht auf Auskunft,

Recht auf Berichtigung oder Löschung,

Recht auf Einschränkung der Verarbeitung,

Recht auf Widerspruch gegen die Verarbeitung,

Recht auf Datenübertragbarkeit.

(2) Sie haben zudem das Recht, sich bei einer Datenschutz-Aufsichtsbehörde über die Verarbeitung Ihrer personenbezogenen Daten in unserem Unternehmen zu beschweren